31 Temmuz 2012 Salı

ADA Yüzüyor


         



Ağustos 2011 itibari ile tatilimiz başlamış ve ADA'yı deniz ile tanıştırmıştık. Daha üç aylık bir bebek olarak gördüğü denizden ve dalgalardan çok etkilendiğini dikkate alarak bizim için ADA'yı suyla tanıştırmak zor olmaz diye düşünmüştük. Nitekim yanılmadık. 










ADA Kuşu ilk andan itibaren suyu çok sevdi. Ne korku ne de tedirginlik belirtisi duymadı. Asıl ilginç olan nedendir bilmem en çok babası ile yüzerken güvende olduğunu hissettirir gibiydi. İlk günün sonunda bizim için zor olan ADA'yı suya sokmak değil sudan çıkarmak oldu. Deniz kenarında kumlar ile oynamak, suyun içinde yürümesine hatta düşmesine - tabi sizin kontrolünüz ve ellerinizin arasında - izin vermek, suda şakalaşmak bir bebek için o kadar keyif verici ki sizde bu kadar basit şeylerden giderek daha fazla keyif alır oluyorsunuz.




Bebekler için deniz suyunun ve tabi sabah ile akşam üzeri alınan güneş ışığının faydaları çok... Tek ve en önemlisi onu tam öğle güneşine maruz bırakmamak. Denizin içinde ve dışında keşfetmesine ve kendine yeni mutluluklar yaratmasına izin vermek gerek. Biz ADA ile o kadar eğlendik ve mutlu olduk ki tamda tahmin ettiğim gibi o günler hiç bitmesin o anlar hiç kaybolmasın istedik...

25 Temmuz 2012 Çarşamba


ADA'nın göbek bağı....


Bugün gazetede görünce birden farkettim ki ben kızımın ADA Kuşumun göbek bağını hala evde tutuyorum...Malum biz Türk'lerin geleneklerinden biridir yeni doğan bebeğin düşen göbek bağını gömmek. Bu adete göre bebeğin bağı nereye gömülürse, o bebeğin, bağın bulunduğu yere göre bir yaşam süreceğine inanılır.
İlk aylarda bu göbek bağını ne yapacağımızı Buğra ile uzun uzun düşünmüştük.
İyi bir üniversite bahçesine mi yoksa yurtdışında Avrupa'da yada Amerika'da bir yere mi gömmeli diye. Babası kızı kendi gibi "Diş Hekimi" olsun diye gönlünden geçirmiyor değil. Bu durumda acaba babasının fakülte bahçesine mi gömsek bile dedik. Açıkçası bende isterim kızımın babasının izinden gitmesini.
Şahsen bende babamın yolunda gitmek ve Hukuk Fakültesi'nde okumak istemiştim. Ancak benim babam bana izin vermedi...Bilmem şimdi bu kararından pişman mı ama ailenin izinden gitmek ama elbette ki gittiğin iz için yinede kendi haritanı bulmak ve çizebilmek bence çok güzel ve özel bir durum. Bunu başarabilenleri takdir etmek gerek diye düşünüyorum.
Herneyse sonuç olarak bu kararsızlığımız ile bugün 24 ayını dolduran ADA Kuşumuzun göbek bağı hala evde bir mendil içinde sarılı saklanıyor.
Bugün Radikal Gazetesinde Cüneyt Özdemir'in yeni doğan oğlunun göbek bağı hikayesini okuyunca hem çok etkilendim hemde birden hatırladım....
Yazıda oğlunun göbek bağını ailece birlikte küçük bir törenle üzerinde zeytinler açmış saksıda bir fidanı bahçelerine gömdüklerini anlatıyor. Zeytin fidanını oğullarına dokundurtarak ve şarkılar söylerek göbek bağını fidanın dibene nasıl gömdüklerinin hikayesi o kadar güzel ki. Beni asıl etkileyen ise yazıda oğlu için söyledikleri. Sözleri aynen şöyle;





"Bir zeytin ağacı gibi ol oğlum....
Bir zeytin ağacı kadar uzun bir ömrün olsun.
Bir zeytin ağacı kadar kimseye müdanan olmasın. Bu sert rüzgarlar, hoyrat yağmurlar, kızgın güneş sana ne verirse versin kızma.
Sen kainata uzattığın dallarında insanlara daha fazlasını sunmaktan çekinme.
Dallarından sarkacak zeytin hiç tanımadığın hayatın tadını almış insanların sofrasında lezzetli bir zeytinyağı olduğu kadar, alınterini emeği ile ailenlerin sofrasında acı bir çayı yumuşatan kahvaltıya da eşlik edebilsin.
Senin gibi hür ve özgür bir zeytini kendine yakın görürsen sarıp sarmalamaktan çekinme.
Duruşun, tenin, rengin senden fazla olsun, başkalarına ilham olsun.
Kışın hoyrat rüzgarlar dallarını kırdıkça, yazın gövden güçlensin.
Köklerin boyundan büyük, kabuğun ince kalbinin tam tersi kalın olsun.
Bir zeytin ağacının dallarında bir o yana bir bu yana sallanan o güzel yapraklar kadar güzel bir ömrün olsun.
Bir zeytin ağacı kadar güzel bir kaderin olsun..."

Yazının tamamı için ;
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1095162&Yazar=CUNEYT-OZDEMIR&CategoryID=97

Bu yazıda ki tüm güzel dilekleri bende her anne baba gibi kendi kızım güzel ADA'm için diliyorum. 
ADA Kuşum büyüdüğünde bu yazıyı tekrar tekrar oku bebeğim ve kendine çizdiğin yolda buradaki tüm güzel sözcükleri ve dilekleri kendin için mümkün kıl....Anne olarak tüm dileğim ve dualarım bunun için....






20 Temmuz 2012 Cuma

İyiki Doğdun ADA Kuşu :)




Göz açıp kapayana kadar geçen zamanda bebeğimiz ADA kuşumuz 1.Yaşına geldi. İlk altı ay belki evde olduğum için belki de ADA daha henüz çok küçük olduğu için sanki daha yavaş geçmişti. Ancak işe başlamam ile birlikte son altı ay bana ışık hızı ile geçmiş gibi geliyor. ADA'nın emeklemesi, ilk adımları ve ilk sözcükleri ile başlayan süreç o kadar keyifli ve mutluluk verici idi ki....
Sanırım en çok sevdiğim şey her gün yeni bir süpriz ile karşılaşabilecek olmanın heyecanı oldu.





 23 Temmuz 2011 tarihinde sıcak mı sıcak bir Cumartesi günü tüm yakınlarımızın ve arkadaşlarımın olduğu kalabalık bir grup ile kutladık ADA kuşunun doğum gününü. Tüm süslemeleri babası Buya ( Buğra ) elleri ile seçip getirdi. Pastasını Beste Teyzesi elleri ile hazırladı.




 ADA kuşu mumlarını üflerken şaşkındı. Etrafında bir sürü kişi el çırpıyor. Bir şeyler kutluyor. Bir sürü açılmamış paket onu bekliyor. İçinden kıyafetler ve oyuncaklar çıkıyor. İlk yaş günü belki bebekler için çok fazla birşey ifade etmiyor  ancak ilerki yıllarda mutlaka görüntüleri ve kendini izlediğinde bu hayatının ilk özel anını kutlayışımız onu mutlu edecek. 
Dünyada verdiğim en iyi kararın ADA'yı doğurmak olduğuna inanıyorum. ADA benim bu dünyadaki en büyük başarım. Onun için ADA Kuşunun doğum günü aynı zamanda benim hayata şükretme ve mutluluğumu kutlama günüm....
İyiki doğdun güzel kuşum...İyiki varsın...


18 Temmuz 2012 Çarşamba

ADA artık konuşuyor


ADA bebeğin ilk kelimeleri tabi mama,dede,baba gibi birbirine ekleyerek çıkan sesleri saymazsak  anlamlı olarak söylediği ilk kelime Buya ( Buğra )....
Kızımın babasına duyduğu aşkın başka bir kanıtı sanırım bu. doktorumuzun dediği gibi babasının ismi bu kadar zor olmasına rağmen o kadar kelime arasından babasının adını söylemeyi seçti bizim ADA kuşu.
Üstelik o sesi o kadar güzel çıkartırdı ki bir daha bir daha söyletmek için taklalar atardık. 
Bir kız çocuk olarak konuşmaya erken başladığı gibi çok kısa zamanda herşeyi söyleyebilir oldu. Şu günlerde iki yaşına gelen ADA kuşu artık öznesi yükleme yerinde cümleler kurabilir halde.
Yaşıtlarının ilerisinde olmasını onunla herşeyi doğduğu günden itibaren sözlü olarak anlatmamız, sürekli onunla konuşuyor olmamız ve elbette ona sürekli kitap okumamıza borçlu. 
Kitap okumayı çok seven bir anne olarak kızımında kitapları sevmesini çok istedim. Buğra'da benimle aynı şeyi düşündüğü için ADA kitaplarla çok çabuk tanıştırdık. Onun seviyesi için olan kitaplarla o kadar çok oynadı ki kitaplar lime lime oldu. Hikayeler okuyarak, resimlere bakıp onlardan hikayeler uydurarak birlikte çok vakit geçirdik. Bugün gelinen noktada ADA kitaplara bayılıyor. Koskaca bir sepet kitabı var. Hepsini nerede ise ezbere bildiği için parmağını üstüne koyup sesli olarak hatırladığı şekilde kendince okuyor. Babası ve ben buna bayılıyoruz. Hatta birlikte elimize birer kitap alıp ona katılıyoruz.
ADA gibi her çocuğun sözsel iletişimini geliştirmesi için en iyi yolun kitaplar olduğunu sonuna kadar savunuyorum. 

İlk sözcüklerden cümlelere doğru olan yolculuğumuzda ADA ile hem çok eğlendik hem çok şey öğrendik....
Oyun oynamayı Öğrenmek


                                                        

ADA'nın doğumu ile birlikte yıllardır unuttuğum bir alışkanlığa geri döndüm. Oyun oynamak :) Bebeklerin gelişimi için onlarla oyun oynamak çok önemli. Hem birlikte vakit geçirmeniz hem onların el becerileri, göz konsantrasyonu, iletişim becelerilerini geliştirmeleri için önemli. İlk oynanan oyun elbette ceeee oyunu idi. Yüzümüzü kapatıp açtıkça yüzünde beliren gülümseme inanılmaz keyifliydi. Uzun zaman en sevdiği oyunda bu oldu. Daha sonra ise zor olan bebeğinizle oynamak için uygun olan oyuncakları seçmekti. Biz işe ADA'nın nelerden hoşlandığını keşfetmekle başladık. Örneğin sesli ama hareketsiz olan oyuncaklar hiç ilgisini çekmiyordu. Bizde ona hem ses çıkaran hemde hareket eden bir oyuncak alarak başladık. İlk oyuncağı bir balıktı. Altında bulunan uzun turuncu ayağı çekince kolları hareket ediyor ve bir müzik çalıyordu. ADA bu oyuncağa bayılıyordu. Oyuncakla oynarken attığı kahkaha sesleri hala kulağımda. 



Bebekler geliştikçe sadece görmeleri yada bakmaları yetmemeye başlıyor. Oyuncakları ağızlarına sokmaları, yalamaları kısaca keşfetmeleri gerekiyor. Bu dönemde yere düşen oyuncakları sürekli yıkamamak için kendinize hakim olmanız çok önemli. Sürekli yıkanan oyuncak çocukların ileride takıntılı olmasına ve mikroplarla hiç tanışma şansları olmadığı için daha sık hastalığa yakalanmalarına neden oluyor. Oyuncaklarla ilişkileri geliştikçe kendinizi sürekli oyuncak alırken bulmanız ise çok normal. ADA'nın çok kısa bir sürede kocaman bir sepet oyuncağı olmuştu. Sadece biz değil aynı zamanda ailenin tek torunu olması nedeniyle herkes oyuncak yağmuruna tutuyordu bizi.  
Yinede benim için ADA ile oynadığımız en güzel oyunlar bire bir oynadıklarımız. Emeklemeye başladığı dönemde onunla birlikte emeklemek, yürümeye başladığında birlikte kovalamaca oynamamız, evin içinde babası ile oynadıkları saklanbaç için birlikte ekip olmamız, evin içinde üçümüzün birlikte oyun oynarken attığımız kahkalar....
Oyun oynamayı bize yeniden öğreten güzel kızım iyiki doğmuşta evimize hayatımıza neşe getirmiş.....

3 Temmuz 2012 Salı

ADA'dan ayrı kalmak....
                                                         

İşe geri dönmenin ve ADA'yı bırakmanın en zor yanlarından biri kuşkusuz yanında olamamaktı. Bütün bir günü ne yaptığını düşünerek ve bebeğinizi özleyerek geçirmek hiç kolay değil. Üstelik eve döndüğünüzde tüm günün yorgunluğu, sıkıntısı ve mutsuzluğu üzerinize sinmiş olarak o çok sevdiğiniz canınızın yanına gidiyorsunuz. Günün tüm yaşanmılşıklarını taşıyorsunuz üzerinizde....Ancak bir zaman sonra günü işte tamda bu güzel an için yaşadığınızı anlıyorsunuz.




Annemin söylediğine göre ki - bende çalışan bir anne çocuğu idim annem kendi tecrübelerinin de aynı olduğunu söyler - akşam eve dönüş saatim yaklaştıkça ADA'da gözle görülür bir değişiklik oluyormuş. Annem iç güdüsel olarak saatin yaklaştığını ve beni beklediğini söylüyordu. Eve girdiğim anda gösterdiği mutluluk ifadeleri ve sevgi gösterilerinin bana yaşattığı hazzı ifade edebilecek kelime bulamıyorum sanırım. Bu mutluluk içinizde derinde bir hüzün yaratıyor. Bebeğinizi bırakıp gidiyor olmanın verdiği vicdan azabı, mutsuzluk ve kendi iç dünyanızda ki hesaplaşma inanılmaz. 
Zaman geçtikçe bebeğinizi gün be gün büyüdükçe birde tüm bunlara kaçırdıklarınızı farketmenin dayanılmaz hafifliği ekleniyor. Zira zaman hızla akarken ve bebekler çabucacık büyürken birçok ilkine şahit olamamak mümkün.
Ben ADA'nın ilk adımını kaçırdım mesala. Gün içinde annemin evinde ilk adımlarını attığı haberini aldığımda göz pınarlarımda yaş birikmişti. Sevinçten çok bebeğimin ilk özel adımını kaçırmış olmanın üzüntüsüydü sebebi....



En sonunda vicdan azabıma yenilmemek için kendime önemli bir kaynak buldum. Her zaman yaptığım gibi çıkışı kitaplarda aradım. " Anne İş'te" Prof.Dr. Sabiha Paktuna Keskin'in kitabı bana inanılmaz yardımcı oldu. Bebeğim ile kaliteli zaman geçirmek ve çalışan bir anne olarak önemli olanın ne kadar zaman geçirdiğimiz değil nasıl zaman geçirdiğimiz olduğunu farketmemi sağladı. Bebeğim ile yolculuğumuzda kaçıracağım daha birçok an olduğunu ama asıl önemli olanın onun bu yolda yürümesine yardım etmem olduğunu anladım.
Bu yazdıklarımın çok kolay olmadığını biliyorum. Kabullenmem ve sindirmem günlerimi hatta gecelerimi aldı ama anladığım ki kızım için en iyisini istiyorsam ki - her anne ister - önce kendime haksızlık etmemem ve kendimi cezalandırmam gerekiyor. Vicdanımdan ve olumsuzluklarımdan kurtulup tüm bu yaşananaların ADA için olduğuna kendimi inandırdım. 
İşte ondan sonra her çalışan annenin düştüğü ikilem ve mutsuzluk çıkmazından kendimi kurtardım....